26 Aralık 2013 Perşembe

Gelme Ahver

-Yorgunum, yorgunluğuma doygunum.

      
             Ah be Ahver...
             Çok şey değişiyor. Yetişemiyorum.
             Ellerimden tutsunlar istiyorum,
            ama ellerimin acıdığını  söylemeyi;
           unutuyorum.
           Kimine şiirler yazdıran ellerimde,
           Görülmeyen nasırlar var;
           Belki bu yüzden yanıyor canım.
          -
kafam çok karışık Ahver boşver-
         
         Ne olacak böyle? Anlatsana biraz.

           Ya da sus.
            Sen konuşunca bazen,  
       
            Martılar açlıktan ölüyor.
           Gevrekçi çocuk tablasından gevreklerini düşürüveriyor,
           Hatta ağlıyor...
           Düşünebiliyor musun, ağlıyor Ahver o da ağlıyor.
           
 Üşüyorum.
          Beynimin bütün odalarında sessizlik var.
          Kimse yok, sadece ben varım.
          Sen de yoksun. Olma! 
          Odalar bomboş.           
        -
 rakının yanındaki en iyi meze gerçek dosttur Ahver-
          Ben içerideyim.
          Bir başıma.
          Yapayalnız.
          Her yer çok ıssız.
          Korkuyorum.

          -Neler oluyor Ahver?-
         Gece mi oldu karar veremiyorum.         
          Bir şey beni çok üzüyor,
          Sonra geçiyor.
          Geçerken yüreğim eziliyor...
 
        -Doldur kadehi Ahver! Duble olsun -

          Keman sesini duyuyor musun?
          Ne de güzel çalıyor.
          -
Söylemiştim sana; ben iyi içerim Ahver. Şereften yoksun geçmiş aşkların şerefine!-
         Yüreğimin içinde çalıyor gibi.
         Yüreğimin kırıklarından içeri sızmış gibi...
          Korktum be Ahver.
          Çok korktum.


          -Daha fazla okuma Ahver. Şiirin sonunda Kemancı ölüyor!


Bulut.
 

22 Aralık 2013 Pazar

Denize yakın içime uzak

                                      -Özlediklerimi avuçlarımın arasına bırakıp, beni biraz öper misin? -


   Uzaklara gitmek istiyorum ,
 beni hiç kimsenin bulamayacağı kadar uzaklara.
         - Sen bul çocuk-
 Uzaklar hep çok uzak, biliyorsun değil mi?
 Uzaklarda kimse yok.
Ve ben  kimsesizliği özlüyorum.
        -Beni uzaklara götür çocuk. -
Kimsenin konuşamayacağı bir yer var uzaklarda,
Senin, benim, ruhumuzun bile!
          -Sessiz ol çocuk-
Uzaklarda yaşa benimle,
Burası çok kalabalık.
         -İnsanları sustur çocuk-
Deniz kokuyor saçlarım,
Bak!                          
          - Saçlarımı ör çocuk-
Umutlar biriktiriyorum eteğimde,
Ve nice aşklar.
Ve sevgiler...
            - Eteğimdeki taşları dökme çocuk-

-Bulut



''Özür Dilerim'' - Kısa Film



Sesim nefes alıyor, dostlara duyrulur.

Geç Kalmış Yazı

Dağılan parçalarımı toplamayı bıraktığın vakit,
Ve bir tren garında - ruhunun kalabalıklığına inat- ,
Bağırdığında "gitme!" diye;
Anlayacaksın beni adam.
Bu da senin anlamayışının yazısı olsun.


                 
Tükeniğim adam. Dizlerimi karnıma kadar çektim, ellerimi göğsümde kavuşturdum. - Hayır üşümüyorum- 
                Boş bir gezegenin tam ortasında, boşluğa doğru çekiyorum ruhumu. Hem de cenin pozisyonunda. Geldiği yere gitmek isteyen ağzı bozuk yazarlardan öğrendiğim gibi değil hayır, ağzında bozuk ruhlar barındıran oyuncuların ön sevişmesinden  öğrendiğim gibi. Gözlerimi tek bir noktaya kilitliyorum, olur da yanlışlıkla evrenin sırrını keşfederim belki diye. Olur da yanlışlıkla yok olurum diye. Olur ya, neden olmasın? Olmuyor adam. - Senden sonra hiçbir şey olması gerektiği gibi olmuyor. -
              Haklısın adam, ben hiçbir şeyi unutmuyorum. Beynimin odalarında kaç kişi sevişiyor, kaç kişi bu sevişmeden sonra bir sigara yakıyor, yetişemiyorum. Yetişemeyişime tükeniyorum. Tükenmişliğime bile yetişemiyorum.

            - " Ruhumun kırılgan adamı, ruhumu kıran adam, biraz yavaşla, gidişine de yetişemiyorum !"-
Bir kış mevsiminde gelişini kutlamıştık hatırladın mı? Gelişinin yıl dönümünü. Mutlu olduğum tek yuvaya sahip oluşumu kutlamıştım ben. Yuvama sarılışımı sonra, yuvamın kokusunu kutlamıştım. Ben şarap içmiştim. -Ben zaten hep içerim- Sen ise su. -sen zaten araba kullanırken içmezsin-  Peki ya hangi mevsimde gitmiştin adam? Günlerden neydi? Sıcak mıydı hava, soğuk mu? Hatırlamıyorum.

Elinden ruhu alınmış gibi; hiç tanımadığım ruhlara çarparak bedenimi kanatıyorum adam. Bedenimi hiç tanımadıklarımın bedeninde uyutuyorum. Gözlerimi, tanımadığım yataklarda açıyorum. Hiç tanımadığım evlerde dişlerimi fırçalıyorum. Hiç tanımadığım evlerde yemek yapıyorum. Hiç tanımadığım ruhlara gülümsüyorum. Bildiğim bir şehirde, bu şehrin yabancılarına ev sahipliği yapıyorum !

Ellerim kanıyor adam,
Ellerim kan içinde.
Gülüşlerim acıyor,
Gülüşlerim senin gözlerinde...
-Hayır adam, özlemiyorum,
Hayır adam, ağlamıyorum! -

              -bulut.




                               


21 Aralık 2013 Cumartesi

Merhaba Çocuk

Sakınan ellerin vardı,
Şimdi el olmuş,
Sakınan ellerin'e...


 Merhaba çocuk,
Bir şarkının nakaratında düştün aklıma, uzun zaman sonra. Şarkı ne diyordu hatırlamıyorum ama, oldukça ah ve oldukça sitem vardı her notasında. Kırmızı koltuğa uzandım sonra, başımı ellerimin arasına aldığımda, yüreğimdeydin işte. Nasıl da özlemişim seni çocuk ! Nasıl da aynı kalmış kokun! Uzun zaman oldu...
Adını, yaşadığın şehri ve dudaklarını; ve kahveyi hep aynı yerde ve kremasız içtiğini, yemeklere asla tuz koymadığını; fazla tuzlu yiyene kızdığını, sabah ezanına kadar uyuyamadığını, biri seni uyandırmadan kendi başına uyanamadığını, ne olursa olsun hep aynı sigarayı içtiğini, bir puzzle'ı bir buçuk senede bitirdiğini, bol şekerli türk kahvesinin yanında çakıl taşı çikolata sevdiğini, frambuazlı cheesecake'e asla hayır diyemediğini unutacak kadar çok zaman oldu... Çok.  Ama hala aynı kokuyorsun. Anlıyor musun çocuk, sen utanmadan hala aynı kokuyorsun!
Gülüşünü göremiyorum ama, ağlayışın hala aynıdır eminim. Sinirlenişin, bağırışın ve sesin. Hiç değişmemiştir. Yüreğinin demirbaşı gibiydi onlar; hiç ağlamazdın, yanında ağlanmasından nefret ederdin. Çok sinirlenir, çok bağırırdın. Kırardın. Çok kırardın.
Bal gözlü baldan çocuk. Yüreğimi yabancı bir yürekle aldatan çocuk,
Yılın en uzun gecesinde, ilaçların da fayda etmediği düşüme düşen çocuk,
Nasıl yapabildin bunu bana;  ha çocuk?

-bulut.

17 Aralık 2013 Salı

Yüreğime Dost Değdi.

Bulut'un Meleği Gülseren Aydın'a...

Bazı kadınlar vardır,
Sakin...
Ama yüreği telaşlı.
Kendisi durup dururken oracıkta, ruhu bir yerlere yetişme çabasında;
Belki aşka, belki yalnızlığa.
Bir gün devrime, bir gün isyana.
Belki de küçük bir çadırın tam ortasına...
Bir yaz akşamına.
Ama en çok da hayat'a.
-Yoldan çıkmışlığa-
Yol olmaya!

Küçük elleri kavradığında çay bardağının ince belini,
Karşısına geçip bir sigara yaktıran kadınlar.
İnce beline sarınılası kadınlar.
Dudaklarını araladığı vakit; Benim diyen adamı susturan,
Sakiliği sakinliğinden gelen minik elli kadınlar...

Ve tabii görmeyi bilene yol olmuş,
Defalarca içini sancıtmış
Ve dahi defalarca bir sigara tablasında,
Ahlar bırakmış, beddualar biriktirmiş küçük kahpe kahkahalar da vardır !
-şiirin tam ortasında, -
Leylak ve tomurcuk kokusuyla uyanan, düşlerini bu kokuyla yıkayan kadınlar !

Baktıkça güzelleşen ;
Duru...
Çok duru.
Yüreğinin ortasına Eylem'ler sıkıştıran kadınlar!
Yüreğinin bahçesinde dünyalar büyüten kadınlar.
Canım kadınlar...
Can kadınlar.
Elinde kadehiyle hem de!

-"bak ben geldim dost!"

 kırmızı şarabı açan tirbüşonun tam ucunda,
"içkinin de felsefesi mi olurmuş" diyen,
Gırtlağında kürtçe ezgiler barındıran...
Kirpiklerinde yitip gitmişliği, kirpiklerinin neminde 21inde yaşlanmış birini,
21inde tükenmiş birini,
21inde yok olmaya yüz tutmuş birini,
Ama inatla, isyanla, ve aşkla "burdayım ulan" diyen kadınlar,


melek kadınlar vardır.
Koruyan, sakınan, anlayan, yolun başında yoldaş olan.
Can kadınlar.
Dudak çizgileriyle hayata akan,
"Ulan iyi ki sen varsın be !" dedirten kadınlar...

Ah onlar Ne de güzel kadınlar.


-bulut.

25 Ağustos 2013 Pazar

Sen Bisiklete Doya Doya Bindin Mi Ali?

 İnsanlar çoktan sahiplenmişlerdi kelimeleri... Kimlerin kurduğunu bilmedikleri hayalleri sahiplendikleri gibi. İnsanlar evleri, aşkları, düşleri, hayalleri sahipleniyordu, bir ölüm sahiplenilmiyordu.  İnsanlar , ölüm karşında çaresiz kalıyor ve büyük çoğunluğu susmayı yeğliyordu. Ölümden öylesine korkuyorlardı ki ölüm kallavi bir duyguydu onlar için.

Fazla değil kısa bir süre önce kaybettik onları. Hepsinin haberini duyduğumuzda parçalandı içimiz. Kızamadık, "neden ordaydi?" Diyemedik. "Bir ağaç için... " ile başlayan cümleler kurmadık hiç. En azından ben kurmadım. Kızdım , küfür bile ettim onlara bunu yapanlara. Ama hiç sorgulamadım dinleri neydi, yaşları kaçtı, uyrukları neydi ? Kime inanırlardı? Çünkü bir annenin masum evlatlarıydı herbiri. Bir ablanın mızmız kardeşleri, bir kardeşin abileriydi belki. Belki bir babanın şımarık, aklı beş karış havada çocukları. Birilerinin en yakın arkadaşları, sevgilileriydiler. Nasıl üzülmem yitip gitmelerine? Yaşın, ırkın , inancın ne önemi olur ki?
İnsan olmaları yeterliydi benim için. Çünkü ben hep bunu savundum. İnsanın tüm milletlerden, tüm ırk ve ideolojilerden üstün olduğunu söyledim herkese.
Mısır olayları da yakıp kavurdu içimi, yaraladı, acıttı içimi. Ne fark vardı ki , hepsi masum insanlardı ve yitip gitmişlerdi.

Acıyı ayıramazsın ki... Din kardeşim, hemşerim, vatandaşım diye daha az ya da çok üzülemezsin ki...

Ama ben en çok sana üzüldüm Ali. Öyle küçüktün ki... Hayallerini hiç yaşayamadın belki. Eskişehir'de yaşadım ben de iki yıl. Belki aynı yollardan geçtik seninle aynı duraklarda bekledik. Sen beni hiç bilmedin ama ben tüm Türkiye ile ağladım arkandan. Eti park'a vermişler senin adını, gülümseyen bir fotoğrafınla. Sana bunu yapana beddualar okudum o parkta. Bir daha hiç öyle güzel gülemeyecek olan sana da dualar... İstediğin gibiydi belki orası, çocuklar koşturuyor, bisiklete biniyordu. Sen doya doya bisiklete bindin mi Ali?

Ah be çocuk... Duydum ki alakan yokmuş olanlarla..
Yalnızca geçip gittiğimiz yollar can alabiliyormuş. Seninle öğrendik bunu. Bilsen geçermiydin, yürür müydün yine de o yoldan? Sahi, sen doya doya yürüdün mü Ali?


Ardından çok üzüldü herkes. Bazıları "orda ne işi varmış?" Dedi ama ben ve iyi yürekli insanlar hiç kurmadı bu cümleyi. Umarım mutlusundur orada Ali.
Biz sana ve diğer masum insanlara bu yapılanları hiç unutmayacağiz. Ama sen de unutma Ali... Hiç unutma bu kötülüğü...

Huzurlu uyuyun hepiniz.
Rahmetiniz bol olsun...




Ali İsmail Korkmaz'a...


Bulut.

22 Ağustos 2013 Perşembe

Adam ve Kadın

"Şarap varsa gece güzeldir" dedi kadın toy ve yaşanmışlık perdesinin sıkı sıkı örtülü olduğu sesiyle. Sanki kırk yıllık müdavimliğin içinde kendisine bir yer edinmeye çalışıyormuşcasına telaşlı sesi yankılanırken dolunayda, küçümsedi adam kadını.

Bir şarkı mırıldandı kadın, ürkekliğinin arkasına sakladığı kahpe ses tonuyla. Elindeki kadehi , parıltılı tırnakları ve gülkurusu rengi rujuyla tezat oluşturan ruhunun kıpırtısıyla, sarıldı adama.

Seviyordu adamını... Kirpikleri ıslandı özlemle. Gözleri parlamaya, sesi boğuklaşmaya başladı, küllükte unuttuğu sigarasının dumanı savrulurken rüzgarda.

"Seni göğüs kafesimde saklamak isterdim" dedi dudakları ararken adamının dudaklarını. "Yahut bir kavanozda saklamak..." diye ekledi kadın son yudumunu alırken şarabın.

"Ben seni ne çok sevdim be! Kadın gibi, evlat gibi, annen gibi, kahinatın tek varisiymiş gibi ! Seni bebek kokusu kadar sevdim. Çünkü adam, sen yuva kokuyorsun. Sen bir garip aşk, bir garip sevdalı gibi kokuyorsun. Gözlerinde bir dünya var gibi bakıyorsun! İçtikçe dudaklarımda şarap oluyor beni tanrılaştıyorsun ! Ne de güzel aşık oluyorsun... ve şimdi ne kadar acı gidiyorsun..." Dedi kadın...

Adam gitti.
Adam hep gitti.
Anlatmadı, duymadı, gitti.



Bulut.

Bir Küçük Tecrübe

 Bazı hikayelerin nerede ve nasıl başladığını bilemezsiniz. Kimi zaman içinde bulunduğunuz ana nasıl geldiğinizi sorar durursunuz kendinize. Zaman öyle naif ve bir o kadar da sarsıcı geçmiştir ki; siz bu dilemmanın içinde kaybolup gidin diye adeta bir oyunun içinde hatta ve hatta oyunun içindeki oyunda buluverirsiniz kendinizi. Hayat sizi yormuş, bıktırmış ve muhtemelen bir çok şeyinizi almıştır sizden. Eğer otokontrolünüz zayıfsa ve buna rağmen kendinizi güçlü sanıyorsanız, tebrikler o dönemece gelmişsiniz!
 Ve bir de hayatı sevmek ve sevmemek arasındaki dönemeci çoktan geçmiş olanlar var, korkarım ki ben onlardan biriyim. Ben hayatı sevmeyi seçtim, hayat elimden tüm güvencelerimi aladursun ben çaresiz sevdalılar gibi ona sarılmayı ve ondan korkmamayı seçtim.
 Bu dönemeçte çok insan kaybettim, çok kalp kırdım, çok incittim. Kimi zaman incindiğimde oldu... Hatta pek çok kez. Gözyaşlarımla yıkadım her sabah yüzümü, kimi zaman yapayalnız kaldım. Kendi kaderimi değiştirip hayallerimin peşinden gittim. Ve elde ettim hayallerimi... İnsanları çıkardım göz hizamdan, duymadım. Konuştular, susmadılar, bilirsin imsanlar susmazlar... Saçlarım dahi isyan bayraklarını çıkarıp, beyaz olmaya kalktılar. Zor oldu, olacak da. Biliyorum, sen de biliyorsundur bunu.

   Ama sev. Yaşamayı, nefes almayi. Hayat ne denli üstüne gelirse gelsin, iki ayağın var unutma. Elbet  tutacak onlar seni ayakta. Eğer o dönemeçteysen, hayallerinin peşinden git. Çünkü bayım \ güzel kadın sen hayallerini gerçekleştirip, hayata tutunacak kadar güzelsin ! Hem de çok güzelsin !

Bulut.

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Üzülüyorum

Sen hic yok olup giderken, kalmak icin direndin mi boylesine?
Belki de benim fay hatlarim daha derindeydi. Daha derinden kiriliyor ve sarsiliyordum. Siddet derecesini yuregimin sıkısmasindan anliyor, midemde aciyan bir yaradan hissediyordum. Beynimin bir noktasi sizliyor ve ben göçük altinda kalmaktan ölesiye korkuyordum. Tir tir titriyor ve üşüyordum. Üşümek ? Nasilda solduruyordu tenimi... Beyaz olan tenim daha da beyazlasiyor, ellerim, kirpiklerim ve umudum kiriliyordu.
Zoruma gidiyordu. Bazen yasadigim bu umutsuzluk zoruma gidiyordu. Özlüyor ve daha da özlemekten ölesiye korkuyordum.
Boğazim düğümleniyor... ben, hayatim, umutlarim her sey düğüm düğüm oluyor ve içimdeki bu siziyi nasil dindireceğimi bilemiyordum.
Üzgünüm..
 Beni taniyanlar cok iyi bilir ki üzgünüm.
Deprem oluyor, binalar  çöküyor ve ben nefes alamiyorum. Sesim  çığlık oluyor duyuramiyorum...

Bulut

5 Haziran 2013 Çarşamba

Biraz konusalim mi?

Merhaba..  Tanismiyoruz degil mi ? Belki boylesi daha iyi. Zor gunler geciriyorum...  Zorlugu kimilerince kucumsenen bana gore beni koklerimden govdeme kadar sarsan zor gunler.
Son bir haftadir ulke genelinde bir direnis hakim... Herkes direniyor herkes guclu. Bense gucsuzum, cunku herkes meydanlarda direnirken benim annem hastanede direniyordu. Kansere karsi bir direnis. Herkes vucudundaki zehri atmak icin ugrasti 1 hafta boyunca. Benim annemse once vucuduna o zehri almak sonrada onu disari atmak icin ugrasti dort duvar icinde.  Dort duvar... kursun kapli kucucuk bir dort duvar... Kapidan kafasini dahi uzatmasi yasak. Hani herkes yakinlarini arayip "iyi misin ? Polis var mi durum nasil?" Diye sordu ya... ben yakinlarima bunu sorup sonra annemi arayip "iyi misin ? Doktor var mi?" Diye sordum hep. Cevap, "doktorun yaklasmasi da yasak..." Hastaneye yatmadan once bir diyet uygulandi bir ay kadar. Sut urunleri de yasakti bu diyette. Hastanede yogurt vermisler, yarisini yemis yarisina kiyamamis gece yemek icin ayirmis. Yogurt. Hepimizin dolabinda mutlaka olan yogurt. Gozlerimi doldurdu "yarisina kiyamadim aksama ayirdim" cumlesi...
Ayakta durmakta oyle zorlandim ki... Bir destek aradim hep. Oyle yalnizdim ki... "biri dokunsa aglayacagim" dedim. Bir baktim kimse dokunmadi. Dokuncak kimse yoktu yanimda. Nefesim kesiliyordu, kalbim sıkisiyordu ama yapacak hicbir seyim yoktu.
Hayat gercekten cok zormus... cok. Bunu dun kendi basima kaldigimda anladim. İcimin acisini ayaklarimin ruhumun yorgunlugunu gozyaslarimla vucudumdan atarken anladim...
Seni tanimiyorum. Belki hic tanismayacagiz. Hic gormeyeceksin gozlerimin yorgunlugunu. Ama benim icin dua eder misin? Annem icin tabiki. Eger biraz olsun yuregine dokunmussam sen iyi bir insansin. Ve iyi insanlarin dualari hemen kabul olurmus. Eger seni tanisaydim yanimda olmani isterdim... seninse bahanelerin olurdu... o yuzden boylesi daha iyi...
Simdiden tesekkur ederim. Dilerim allah sana boyle bir seyi asla yasatmaz...
Sevgilerle,
Bulut.

29 Mayıs 2013 Çarşamba

Zor

 Ortaokulda olmaliyim, 10 sene falan olmustur. Turkce dersinde bir yazi yazmam istenmisti. Konu: umut. O zamanlari hatirliyorumda, en zorlandigim konulardan biri olmustu bu. Umutsuz bir insan nasil umudu anlatabilirdi ki? Nasil betimlerdi umudu? Umutsuzlugu yazmistim... Her insan, en iyi bildigi seyi anlatmaz miydi? Sahip olamadigim umuda, umutsuzluk deniyordu. Ve sahip oldugum tek sey olan umutsuzlugu guzel anlatmis olacagim ki, okulda kucuk bir une kavusmustum. Bir insan umutsuzlugu nasil guzel anlatabilirdi ki?
 Yillar gecti. Kendimi o zamanlardaki gibi umutsuz ve kaygili hissettigim hic olmamisti. O zamanlardaki kadar ofkeli, kirgin degildim hic. Elbet uzgun oldugum anlar, hosuma gitmeyen sahneler, begenmedigim sonlar oluyordu. Ama umutsuz degildim.
O gune dek... insan nasil anlatirki acisini? Nasil dillendirir korkularini ? Nasil yakistirir nasil anlatir bu olanlari ?
Benim deger verdigim az insan vardir. Bu insanlarin basinda da annem gelir. Bana hayat veren kadin... Oyle zor ki bu gunler, oyle karmasik ki...
Bir kelime nasil degistirir insanin hayatini? Nasil korkutur boylesine derin? 6 harfe sigar mi bir omur? 6 harfe sigabilir mi insan ? 6 harf nasil koklerinden sarsabilir insani boyle... Kanser. Yakisir mi sevdiklerinizin ustune ?
Zor gunler geciriyorum. Dillendiremedigim, konusamadigim, icimde paramparca olan gunler ve umutlar... umutsuzluklar...
Koklerimden sarsildim. Dallarim kopmadi,yapraklarim dokulmedi,sararmadi,solmadi. Biraz canim acidi. Biraz da susuz kaldim...

-bulut

7 Nisan 2013 Pazar

Gozleri Baldan Sevgiliye...

 Kucuktum , bazi seylere hemen kanacak , ucgen evler cizip orada yasadigima inanacak kadar kucuk. Kahvalti yapiyorduk , televizyondan duymustum vucudumuzdaki damarlari uc uca eklersek Dunyanin cevresini dort kez cevirirmis. Sasirmistim. O kadar sasirmistim ki bu yasima kadar anlayamamistim. Oyle kucuk gozukuyorlardi ki nasil cevreleyebilirlerdi koskoca dunyayi ?
 Nehirler cizerdim yesil cimenlerin ortasindan akan, ve 'M' harfinden martilar... Bulutlar cizerdim urkek, bulut oldugumdan habersiz... Sahi nasil degerdim bulutlara ? Boyum ne kadar uzarsa o kadar yakin olurdum elbet... Baska yolu yoktu.
 Buyudum. Ayni sulaninca buyuyen cicekler gibi suladim gozyaslarimla ruhumu. Buyudum. Sanki buyumek icin gelmistim...
 Bir kis mevsiminde cikip geldi , gozleri baldan sevgili... Ellerinde umutlar , dudaklarinda sevdayla...  Yuregimin sesini duydum onun sesinden once. Ruhumun dansini izledim kokusunu icime cekmeden once. Cocuklugumun resim defterlerindeki marti olup uctum nehirlere, yesil bahceleri gezdim bal gozlu sevgilinin yureginde. O gun anladim, ben de dunyayi cevreleyebiliyormusum ellerimle... ben de dunyayi sigdirabiliyormusum yuregime... Bulutlara degmek icin boyumun uzun olmasina hic gerek yokmus. Bir gulumseme, bir dokunus , bir sevda yetiyormus. O gun anladim, dunya sevgilinin ellerinin, dudaklarinin arasindaymis... o gun anladim, aslinda kis degil sanki baharmis...


'' Sen bir kelimesiyle mevsimleri degistiren, sarildigimda dunyayi sarmaladigim, kokusunu icime cektigimde yesil bahcelerde yuzdugum bal gozlu baldan sevgili... Beni bulutlarda yasatan, kucucuk elleriyle umudun resmini cizen , her gun dunden cok sevdigim, yarinlari bana bagislasin diye yalvardigim, bir gun bitecek bir gun gidecek bir gun uyanacagim diye korktugum en guzel ruyam... kirpiklerim islanarak uyudugum uykum, heycanla, mutlulukla uyandigim sabahim, hayatimin en guzel zamanlari... Sen, kalp agrim, sancim; ama siginagim. Sen icimi yakip kavuran gunesim, karanligina hayran oldugum gecem; her seyim. Bana umutsuzlugun icinde umut fisildayan sevgili... Sarildiginda huzur buldugum, Ege denizinin kiyisinda yasadigim buyuk askim...
 Ellerinin icinde ellerim, ellerimin icinde dunyam Var... Sen canim sevgili, sen bal gozlu sevgili, yureginin icinde evcillestirdigin yuregim var !''


-bulut

19 Mart 2013 Salı

Bir Şiirin Yüreğinde

- "Gövde göz altındadır, oysa  ruhumuz sereserpe / Seni senden beni benden bağışlar birbirimize"  Haydar Ergülen

Bir şiir düştü dilime... Tadı bildik, eski ama taze. Bir sır çocuk oluyorum  şairin dizelerinde. Aşka terk etmiyorum lakin bu sefer , aşka terk ediliyorum.
Bir anne oluyorum bu şiirde , çocuk oluyorum. Denizci oluyorum özgürlüğün maviliklerinde. Martı oluyorum, insanlara ürkek , gökyüzüne kardeş.
Damağımda kalıyor tadı; hem özgürlüğün hem şiirin. Şiir özgürlük oluveriyor düşümde. Özgürlük bir şiir. Yargılanıveriyorum bir düşbozanın kelimelerinde. Şiir mi suç oluyor gözlerimde yahut özgürlük mü? Aşk mı beni, bizi suçlu kılan ? Hatalar yaptıran, kalpler kırdıran, derinden yaralayan ? Yoksa bir kıvılcım mı yakan... Acıtan... Kanatan.
Bir Can oluyorum aşık bir adamın gözlerinde...
Bir  Su oluyorum o bahçelerde...
Ellerinden tutup gitsem ya maviliklere... Bir sır çocuk olsam ya geleceğinde...
Peki bu özlem niye?




-bulut

15 Mart 2013 Cuma

Kucuk Ruya Buyuk Korku

 Ruyalar... İyi bir sey gordugumuzde olacagina inandigimiz, kotu bir sey gordugumuzde ise hayra yordugumuz yahut inanmadigimiz ruyalar... Freud a gore bilincalti, ruya yorumlarina gore bir olayin habercisi , bizlere goreyse umudun ve umutsuzlugun gostergesi.
 Sizleri bilmem ama benim inandigim , inanip uzuldugum kimi zamansa sevincten icime agrilar girmesine neden olan tanrinin en kucuk gosterileri ruyalar. Bazen bakiyorum her sey kotu gidiyor yalnizca tek bir sey yolunda, hemen o tek tutundugum seyi kaybettigimi goruyorum ruyamda. Elimden aliniyor, icimden aliniyor, icim parcalaniyor ve sesim cikmiyor. Hickirik seslerimi duyuyorum, o korkunun tumunu hissediyorum. Diyorum ya parcalaniyorum. Sabah uyandigimda kendime gelene kadar, islak kirpiklerimle bakiyorum cevreme. Siginiyorum birkac guzel ana ve unutmaya calisiyorum beni uzen goruntuleri... "ruyaydi o'' diyorum. ''O bir ruyaydi, sevdigin ve inandigin her sey hala senin ellerinde, senin icinde'' diyorum. Gecmiyor o korku, gecmiyor o yenilmislik.
 İnsan asik oldugunda hep mi boyle olur? Bir ona mi tutunur? Bir onu mu kaybetmekten korkar boylesine? Uzun suredir , bana gore cok uzun suredir bu korku var icimde. 13 aydir... Biri gelip alacak saniyorum, biri gelip tum mutlulugumu, tum dayanagimi, tum guzel olann yanlarimi alacak saniyorum. Kaybedecegim ve kaybetmekten korktugum her seyimi kaybettim yahut kaybetmenin esigine geldim ben. Ve son tutundugum dali kirmaktan, son umut ettigim ve bana umut vaad eden ve ''ask'' diye seslendigim o adamdan gitmek zorunda birakilmaktan korkuyorum. Size de oluyor mu bu? Sizde gordugunuz kucuk bir dusten korkup hayal ettiginiz duslerin elinizden alacagina mi inaniyorsunuz? Bir ben degilim degil mi bu korkak?
 Hayat...
Ellerime umutlar yagdiran sonra ayni umutlari bir ruzgarla yerle bir eden, ama icime hep bir korku ve o korkunun icine umut ekleyen hayat... Tutundugum son dali alma olur mu? Birak ona tutunup nefes alayim... Birak birazda ben mutlu olayim.



-bulut

4 Mart 2013 Pazartesi

Sessiz huzun. Sessiz ciglik.

Bir kosede hayata tutunmaya calisiyorum. Bir yerden devam etmeye cabaliyorum. Ama cabaladikca batan, cirpindikca su yutan,su yuttukca nefes alamayan o kisi benim... Birileri tarafindan degil, bariz hayat yuzunden sinanan, sinandikca yanlislar yapan, yaptikca yok olan o kisi... Cunku hala umutlu ve hala istekliyim.
Ama dayanamiyorum. Ben dayanmaya , ayakta durmaya calistikca, hayallerimdeki gibi yasamaya calistikca, kaderde benimle birlikte yarisiyor. Benim ugrastigim her seyi kenara itip, daha onemli meseleler cikariyor karsima.
 Ben babasiz buyuyen kizlardanim. Sokakta kosup dustugu icin yaralanan, sonra o yaralari babasina opturup geciren cocuklardan olmadim ben. Babasi yuzunden dusen, yaralanan,kanayan ve o yaralari sokaktakilere gosterenlerden oldum hep. Istekleri onune serilip, "al yasa! mutlu ol" denilenlerden degildim. Isteklerim icin, mutlu olmak icin hep cabaladim. Zor zamanlarim oldu... Ama atlattim. Annem vardi benim... Hayattaki en buyuk mucizem, en buyuk dayanagim ve en buyuk sebebim o oldu. Universiteyi kazanip sehir disina gittigimde, ilk yaptigim yemek yanip agladigimda, dayanamiyorum dedigim her noktada o vardi. Iki senenin sonunda hayallerimi hatirlayip, "ben daha iyi bir hayat istiyorum" deyip, geri dondugumde, kimse yanimda olmayip beni "simarik" buldugunda, hayatta en cok deger verdigim dostlarim birer birer gittiginde, kalp kiriklarim buyuyup beni bambaska ve taniyamadigim, tanismaktan cekindigim o insan yaptiginda da o vardi...
 Sonra yeni bir sinav koydu hayat onume. Onu benden almak istedi, ona aci cektirdi... benim
sirtimi, hayatimi, mutlulugumu dayadigim ilk ve tek insani da almak istedi benden. Kabul etmedim, yakistiramadim hic ona bu hastaligi... O anneydi. Anneler hastalanamazdi. Anneler cocuklarini yalniz birakmazdi. Herkes gidebilir, herkes beni durduk yere uzebilir, beni aglatabilir icimi acitabilirdi... Ama annem hep vardi ve hep olmaliydi.
 Zor bi cocuktum ben, zor bir kardes, zor bir arkadas ve zor bir sevgili... Icinden cikamadigim ve kimseye yukleyemedigim kirginliklarim vardi. Kirildikca kirar ve bu yuzden de yalniz kalirdim... Hic istemesemde , yalnizligima sarilir aglardim ama annem her seyu kolaylastirirdi. Guc verirdi.
 Simdi korkuyorum ve herkes korkmamam gerektigini soyluyor. Kimse nasil oldugumu, neden boyle oldugumu sormuyor. Insanlar "buyutme" diyor. Beni buyuten tek insani kaybetmeye yakin oldugumu kimse gormuyor... Herkes sadece felaketlere uzuluyor. Ama benim felaketimin "kaybetme korkusu " oldugunu kimse gormuyor. Hep oldugunu bildigin, hep varligini hissedip , seni ayakta tutan o seyin bir gun gidebilecegini gosteren hayata olan kizginligimi kimse anlamiyor.
 Hayat oyle zor ve yipratici ki...
Hayat oyle cok almayi seviyor ki..
Hayat beni yalniz birakmak icin oyle ugrasiyor ki...
Uzuluyorum...
-bulut.

16 Şubat 2013 Cumartesi

1 yil 5 gunluk

 Huznunu anlatiyor da insan ; mutlulugu anlatmaya kelime bulamiyor. Tam 370 gun olmus sen geleli. Sicacik ve ask dolu gecen onca gun...

 Bana mutlulugu ogreten, ezberleten adam.
Beni sarip sarmalayan adam.
Gitmeyen ve nefesini sevdigim adam,
Ellerimi isitan adam,
Gitme
Bak iyiyiz biz boyle.



-bulut