25 Ağustos 2013 Pazar

Sen Bisiklete Doya Doya Bindin Mi Ali?

 İnsanlar çoktan sahiplenmişlerdi kelimeleri... Kimlerin kurduğunu bilmedikleri hayalleri sahiplendikleri gibi. İnsanlar evleri, aşkları, düşleri, hayalleri sahipleniyordu, bir ölüm sahiplenilmiyordu.  İnsanlar , ölüm karşında çaresiz kalıyor ve büyük çoğunluğu susmayı yeğliyordu. Ölümden öylesine korkuyorlardı ki ölüm kallavi bir duyguydu onlar için.

Fazla değil kısa bir süre önce kaybettik onları. Hepsinin haberini duyduğumuzda parçalandı içimiz. Kızamadık, "neden ordaydi?" Diyemedik. "Bir ağaç için... " ile başlayan cümleler kurmadık hiç. En azından ben kurmadım. Kızdım , küfür bile ettim onlara bunu yapanlara. Ama hiç sorgulamadım dinleri neydi, yaşları kaçtı, uyrukları neydi ? Kime inanırlardı? Çünkü bir annenin masum evlatlarıydı herbiri. Bir ablanın mızmız kardeşleri, bir kardeşin abileriydi belki. Belki bir babanın şımarık, aklı beş karış havada çocukları. Birilerinin en yakın arkadaşları, sevgilileriydiler. Nasıl üzülmem yitip gitmelerine? Yaşın, ırkın , inancın ne önemi olur ki?
İnsan olmaları yeterliydi benim için. Çünkü ben hep bunu savundum. İnsanın tüm milletlerden, tüm ırk ve ideolojilerden üstün olduğunu söyledim herkese.
Mısır olayları da yakıp kavurdu içimi, yaraladı, acıttı içimi. Ne fark vardı ki , hepsi masum insanlardı ve yitip gitmişlerdi.

Acıyı ayıramazsın ki... Din kardeşim, hemşerim, vatandaşım diye daha az ya da çok üzülemezsin ki...

Ama ben en çok sana üzüldüm Ali. Öyle küçüktün ki... Hayallerini hiç yaşayamadın belki. Eskişehir'de yaşadım ben de iki yıl. Belki aynı yollardan geçtik seninle aynı duraklarda bekledik. Sen beni hiç bilmedin ama ben tüm Türkiye ile ağladım arkandan. Eti park'a vermişler senin adını, gülümseyen bir fotoğrafınla. Sana bunu yapana beddualar okudum o parkta. Bir daha hiç öyle güzel gülemeyecek olan sana da dualar... İstediğin gibiydi belki orası, çocuklar koşturuyor, bisiklete biniyordu. Sen doya doya bisiklete bindin mi Ali?

Ah be çocuk... Duydum ki alakan yokmuş olanlarla..
Yalnızca geçip gittiğimiz yollar can alabiliyormuş. Seninle öğrendik bunu. Bilsen geçermiydin, yürür müydün yine de o yoldan? Sahi, sen doya doya yürüdün mü Ali?


Ardından çok üzüldü herkes. Bazıları "orda ne işi varmış?" Dedi ama ben ve iyi yürekli insanlar hiç kurmadı bu cümleyi. Umarım mutlusundur orada Ali.
Biz sana ve diğer masum insanlara bu yapılanları hiç unutmayacağiz. Ama sen de unutma Ali... Hiç unutma bu kötülüğü...

Huzurlu uyuyun hepiniz.
Rahmetiniz bol olsun...




Ali İsmail Korkmaz'a...


Bulut.

22 Ağustos 2013 Perşembe

Adam ve Kadın

"Şarap varsa gece güzeldir" dedi kadın toy ve yaşanmışlık perdesinin sıkı sıkı örtülü olduğu sesiyle. Sanki kırk yıllık müdavimliğin içinde kendisine bir yer edinmeye çalışıyormuşcasına telaşlı sesi yankılanırken dolunayda, küçümsedi adam kadını.

Bir şarkı mırıldandı kadın, ürkekliğinin arkasına sakladığı kahpe ses tonuyla. Elindeki kadehi , parıltılı tırnakları ve gülkurusu rengi rujuyla tezat oluşturan ruhunun kıpırtısıyla, sarıldı adama.

Seviyordu adamını... Kirpikleri ıslandı özlemle. Gözleri parlamaya, sesi boğuklaşmaya başladı, küllükte unuttuğu sigarasının dumanı savrulurken rüzgarda.

"Seni göğüs kafesimde saklamak isterdim" dedi dudakları ararken adamının dudaklarını. "Yahut bir kavanozda saklamak..." diye ekledi kadın son yudumunu alırken şarabın.

"Ben seni ne çok sevdim be! Kadın gibi, evlat gibi, annen gibi, kahinatın tek varisiymiş gibi ! Seni bebek kokusu kadar sevdim. Çünkü adam, sen yuva kokuyorsun. Sen bir garip aşk, bir garip sevdalı gibi kokuyorsun. Gözlerinde bir dünya var gibi bakıyorsun! İçtikçe dudaklarımda şarap oluyor beni tanrılaştıyorsun ! Ne de güzel aşık oluyorsun... ve şimdi ne kadar acı gidiyorsun..." Dedi kadın...

Adam gitti.
Adam hep gitti.
Anlatmadı, duymadı, gitti.



Bulut.

Bir Küçük Tecrübe

 Bazı hikayelerin nerede ve nasıl başladığını bilemezsiniz. Kimi zaman içinde bulunduğunuz ana nasıl geldiğinizi sorar durursunuz kendinize. Zaman öyle naif ve bir o kadar da sarsıcı geçmiştir ki; siz bu dilemmanın içinde kaybolup gidin diye adeta bir oyunun içinde hatta ve hatta oyunun içindeki oyunda buluverirsiniz kendinizi. Hayat sizi yormuş, bıktırmış ve muhtemelen bir çok şeyinizi almıştır sizden. Eğer otokontrolünüz zayıfsa ve buna rağmen kendinizi güçlü sanıyorsanız, tebrikler o dönemece gelmişsiniz!
 Ve bir de hayatı sevmek ve sevmemek arasındaki dönemeci çoktan geçmiş olanlar var, korkarım ki ben onlardan biriyim. Ben hayatı sevmeyi seçtim, hayat elimden tüm güvencelerimi aladursun ben çaresiz sevdalılar gibi ona sarılmayı ve ondan korkmamayı seçtim.
 Bu dönemeçte çok insan kaybettim, çok kalp kırdım, çok incittim. Kimi zaman incindiğimde oldu... Hatta pek çok kez. Gözyaşlarımla yıkadım her sabah yüzümü, kimi zaman yapayalnız kaldım. Kendi kaderimi değiştirip hayallerimin peşinden gittim. Ve elde ettim hayallerimi... İnsanları çıkardım göz hizamdan, duymadım. Konuştular, susmadılar, bilirsin imsanlar susmazlar... Saçlarım dahi isyan bayraklarını çıkarıp, beyaz olmaya kalktılar. Zor oldu, olacak da. Biliyorum, sen de biliyorsundur bunu.

   Ama sev. Yaşamayı, nefes almayi. Hayat ne denli üstüne gelirse gelsin, iki ayağın var unutma. Elbet  tutacak onlar seni ayakta. Eğer o dönemeçteysen, hayallerinin peşinden git. Çünkü bayım \ güzel kadın sen hayallerini gerçekleştirip, hayata tutunacak kadar güzelsin ! Hem de çok güzelsin !

Bulut.