26 Aralık 2013 Perşembe

Gelme Ahver

-Yorgunum, yorgunluğuma doygunum.

      
             Ah be Ahver...
             Çok şey değişiyor. Yetişemiyorum.
             Ellerimden tutsunlar istiyorum,
            ama ellerimin acıdığını  söylemeyi;
           unutuyorum.
           Kimine şiirler yazdıran ellerimde,
           Görülmeyen nasırlar var;
           Belki bu yüzden yanıyor canım.
          -
kafam çok karışık Ahver boşver-
         
         Ne olacak böyle? Anlatsana biraz.

           Ya da sus.
            Sen konuşunca bazen,  
       
            Martılar açlıktan ölüyor.
           Gevrekçi çocuk tablasından gevreklerini düşürüveriyor,
           Hatta ağlıyor...
           Düşünebiliyor musun, ağlıyor Ahver o da ağlıyor.
           
 Üşüyorum.
          Beynimin bütün odalarında sessizlik var.
          Kimse yok, sadece ben varım.
          Sen de yoksun. Olma! 
          Odalar bomboş.           
        -
 rakının yanındaki en iyi meze gerçek dosttur Ahver-
          Ben içerideyim.
          Bir başıma.
          Yapayalnız.
          Her yer çok ıssız.
          Korkuyorum.

          -Neler oluyor Ahver?-
         Gece mi oldu karar veremiyorum.         
          Bir şey beni çok üzüyor,
          Sonra geçiyor.
          Geçerken yüreğim eziliyor...
 
        -Doldur kadehi Ahver! Duble olsun -

          Keman sesini duyuyor musun?
          Ne de güzel çalıyor.
          -
Söylemiştim sana; ben iyi içerim Ahver. Şereften yoksun geçmiş aşkların şerefine!-
         Yüreğimin içinde çalıyor gibi.
         Yüreğimin kırıklarından içeri sızmış gibi...
          Korktum be Ahver.
          Çok korktum.


          -Daha fazla okuma Ahver. Şiirin sonunda Kemancı ölüyor!


Bulut.
 

22 Aralık 2013 Pazar

Denize yakın içime uzak

                                      -Özlediklerimi avuçlarımın arasına bırakıp, beni biraz öper misin? -


   Uzaklara gitmek istiyorum ,
 beni hiç kimsenin bulamayacağı kadar uzaklara.
         - Sen bul çocuk-
 Uzaklar hep çok uzak, biliyorsun değil mi?
 Uzaklarda kimse yok.
Ve ben  kimsesizliği özlüyorum.
        -Beni uzaklara götür çocuk. -
Kimsenin konuşamayacağı bir yer var uzaklarda,
Senin, benim, ruhumuzun bile!
          -Sessiz ol çocuk-
Uzaklarda yaşa benimle,
Burası çok kalabalık.
         -İnsanları sustur çocuk-
Deniz kokuyor saçlarım,
Bak!                          
          - Saçlarımı ör çocuk-
Umutlar biriktiriyorum eteğimde,
Ve nice aşklar.
Ve sevgiler...
            - Eteğimdeki taşları dökme çocuk-

-Bulut



''Özür Dilerim'' - Kısa Film



Sesim nefes alıyor, dostlara duyrulur.

Geç Kalmış Yazı

Dağılan parçalarımı toplamayı bıraktığın vakit,
Ve bir tren garında - ruhunun kalabalıklığına inat- ,
Bağırdığında "gitme!" diye;
Anlayacaksın beni adam.
Bu da senin anlamayışının yazısı olsun.


                 
Tükeniğim adam. Dizlerimi karnıma kadar çektim, ellerimi göğsümde kavuşturdum. - Hayır üşümüyorum- 
                Boş bir gezegenin tam ortasında, boşluğa doğru çekiyorum ruhumu. Hem de cenin pozisyonunda. Geldiği yere gitmek isteyen ağzı bozuk yazarlardan öğrendiğim gibi değil hayır, ağzında bozuk ruhlar barındıran oyuncuların ön sevişmesinden  öğrendiğim gibi. Gözlerimi tek bir noktaya kilitliyorum, olur da yanlışlıkla evrenin sırrını keşfederim belki diye. Olur da yanlışlıkla yok olurum diye. Olur ya, neden olmasın? Olmuyor adam. - Senden sonra hiçbir şey olması gerektiği gibi olmuyor. -
              Haklısın adam, ben hiçbir şeyi unutmuyorum. Beynimin odalarında kaç kişi sevişiyor, kaç kişi bu sevişmeden sonra bir sigara yakıyor, yetişemiyorum. Yetişemeyişime tükeniyorum. Tükenmişliğime bile yetişemiyorum.

            - " Ruhumun kırılgan adamı, ruhumu kıran adam, biraz yavaşla, gidişine de yetişemiyorum !"-
Bir kış mevsiminde gelişini kutlamıştık hatırladın mı? Gelişinin yıl dönümünü. Mutlu olduğum tek yuvaya sahip oluşumu kutlamıştım ben. Yuvama sarılışımı sonra, yuvamın kokusunu kutlamıştım. Ben şarap içmiştim. -Ben zaten hep içerim- Sen ise su. -sen zaten araba kullanırken içmezsin-  Peki ya hangi mevsimde gitmiştin adam? Günlerden neydi? Sıcak mıydı hava, soğuk mu? Hatırlamıyorum.

Elinden ruhu alınmış gibi; hiç tanımadığım ruhlara çarparak bedenimi kanatıyorum adam. Bedenimi hiç tanımadıklarımın bedeninde uyutuyorum. Gözlerimi, tanımadığım yataklarda açıyorum. Hiç tanımadığım evlerde dişlerimi fırçalıyorum. Hiç tanımadığım evlerde yemek yapıyorum. Hiç tanımadığım ruhlara gülümsüyorum. Bildiğim bir şehirde, bu şehrin yabancılarına ev sahipliği yapıyorum !

Ellerim kanıyor adam,
Ellerim kan içinde.
Gülüşlerim acıyor,
Gülüşlerim senin gözlerinde...
-Hayır adam, özlemiyorum,
Hayır adam, ağlamıyorum! -

              -bulut.




                               


21 Aralık 2013 Cumartesi

Merhaba Çocuk

Sakınan ellerin vardı,
Şimdi el olmuş,
Sakınan ellerin'e...


 Merhaba çocuk,
Bir şarkının nakaratında düştün aklıma, uzun zaman sonra. Şarkı ne diyordu hatırlamıyorum ama, oldukça ah ve oldukça sitem vardı her notasında. Kırmızı koltuğa uzandım sonra, başımı ellerimin arasına aldığımda, yüreğimdeydin işte. Nasıl da özlemişim seni çocuk ! Nasıl da aynı kalmış kokun! Uzun zaman oldu...
Adını, yaşadığın şehri ve dudaklarını; ve kahveyi hep aynı yerde ve kremasız içtiğini, yemeklere asla tuz koymadığını; fazla tuzlu yiyene kızdığını, sabah ezanına kadar uyuyamadığını, biri seni uyandırmadan kendi başına uyanamadığını, ne olursa olsun hep aynı sigarayı içtiğini, bir puzzle'ı bir buçuk senede bitirdiğini, bol şekerli türk kahvesinin yanında çakıl taşı çikolata sevdiğini, frambuazlı cheesecake'e asla hayır diyemediğini unutacak kadar çok zaman oldu... Çok.  Ama hala aynı kokuyorsun. Anlıyor musun çocuk, sen utanmadan hala aynı kokuyorsun!
Gülüşünü göremiyorum ama, ağlayışın hala aynıdır eminim. Sinirlenişin, bağırışın ve sesin. Hiç değişmemiştir. Yüreğinin demirbaşı gibiydi onlar; hiç ağlamazdın, yanında ağlanmasından nefret ederdin. Çok sinirlenir, çok bağırırdın. Kırardın. Çok kırardın.
Bal gözlü baldan çocuk. Yüreğimi yabancı bir yürekle aldatan çocuk,
Yılın en uzun gecesinde, ilaçların da fayda etmediği düşüme düşen çocuk,
Nasıl yapabildin bunu bana;  ha çocuk?

-bulut.

17 Aralık 2013 Salı

Yüreğime Dost Değdi.

Bulut'un Meleği Gülseren Aydın'a...

Bazı kadınlar vardır,
Sakin...
Ama yüreği telaşlı.
Kendisi durup dururken oracıkta, ruhu bir yerlere yetişme çabasında;
Belki aşka, belki yalnızlığa.
Bir gün devrime, bir gün isyana.
Belki de küçük bir çadırın tam ortasına...
Bir yaz akşamına.
Ama en çok da hayat'a.
-Yoldan çıkmışlığa-
Yol olmaya!

Küçük elleri kavradığında çay bardağının ince belini,
Karşısına geçip bir sigara yaktıran kadınlar.
İnce beline sarınılası kadınlar.
Dudaklarını araladığı vakit; Benim diyen adamı susturan,
Sakiliği sakinliğinden gelen minik elli kadınlar...

Ve tabii görmeyi bilene yol olmuş,
Defalarca içini sancıtmış
Ve dahi defalarca bir sigara tablasında,
Ahlar bırakmış, beddualar biriktirmiş küçük kahpe kahkahalar da vardır !
-şiirin tam ortasında, -
Leylak ve tomurcuk kokusuyla uyanan, düşlerini bu kokuyla yıkayan kadınlar !

Baktıkça güzelleşen ;
Duru...
Çok duru.
Yüreğinin ortasına Eylem'ler sıkıştıran kadınlar!
Yüreğinin bahçesinde dünyalar büyüten kadınlar.
Canım kadınlar...
Can kadınlar.
Elinde kadehiyle hem de!

-"bak ben geldim dost!"

 kırmızı şarabı açan tirbüşonun tam ucunda,
"içkinin de felsefesi mi olurmuş" diyen,
Gırtlağında kürtçe ezgiler barındıran...
Kirpiklerinde yitip gitmişliği, kirpiklerinin neminde 21inde yaşlanmış birini,
21inde tükenmiş birini,
21inde yok olmaya yüz tutmuş birini,
Ama inatla, isyanla, ve aşkla "burdayım ulan" diyen kadınlar,


melek kadınlar vardır.
Koruyan, sakınan, anlayan, yolun başında yoldaş olan.
Can kadınlar.
Dudak çizgileriyle hayata akan,
"Ulan iyi ki sen varsın be !" dedirten kadınlar...

Ah onlar Ne de güzel kadınlar.


-bulut.