21 Aralık 2013 Cumartesi

Merhaba Çocuk

Sakınan ellerin vardı,
Şimdi el olmuş,
Sakınan ellerin'e...


 Merhaba çocuk,
Bir şarkının nakaratında düştün aklıma, uzun zaman sonra. Şarkı ne diyordu hatırlamıyorum ama, oldukça ah ve oldukça sitem vardı her notasında. Kırmızı koltuğa uzandım sonra, başımı ellerimin arasına aldığımda, yüreğimdeydin işte. Nasıl da özlemişim seni çocuk ! Nasıl da aynı kalmış kokun! Uzun zaman oldu...
Adını, yaşadığın şehri ve dudaklarını; ve kahveyi hep aynı yerde ve kremasız içtiğini, yemeklere asla tuz koymadığını; fazla tuzlu yiyene kızdığını, sabah ezanına kadar uyuyamadığını, biri seni uyandırmadan kendi başına uyanamadığını, ne olursa olsun hep aynı sigarayı içtiğini, bir puzzle'ı bir buçuk senede bitirdiğini, bol şekerli türk kahvesinin yanında çakıl taşı çikolata sevdiğini, frambuazlı cheesecake'e asla hayır diyemediğini unutacak kadar çok zaman oldu... Çok.  Ama hala aynı kokuyorsun. Anlıyor musun çocuk, sen utanmadan hala aynı kokuyorsun!
Gülüşünü göremiyorum ama, ağlayışın hala aynıdır eminim. Sinirlenişin, bağırışın ve sesin. Hiç değişmemiştir. Yüreğinin demirbaşı gibiydi onlar; hiç ağlamazdın, yanında ağlanmasından nefret ederdin. Çok sinirlenir, çok bağırırdın. Kırardın. Çok kırardın.
Bal gözlü baldan çocuk. Yüreğimi yabancı bir yürekle aldatan çocuk,
Yılın en uzun gecesinde, ilaçların da fayda etmediği düşüme düşen çocuk,
Nasıl yapabildin bunu bana;  ha çocuk?

-bulut.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder