2 Nisan 2012 Pazartesi

İçimdeki Martılar


 Biraz tereddütlüydü kadın, evden çıkmadan hemen önce. Telaşlı adımlarla yürüdü ezbere bildiği yolları, yollar gittikçe uzuyor, gittikçe uzaklaşıyordu bulunduğu evrenden. Gidip bir şehrin, yüreğinin kıyısına oturdu. Ağır bir o kadarda telaşlı hareketlerle çantasından sigarasını çıkardı, ilk çektiği nefesle yüzü aydınlandı kadının. Şehrin en sevdiği yeri burasıydı işte, gözlerini kapadı, nerede olduğunu ve aslında ne olmak istediğini düşündü. Düşünceler acıtmıyordu canını. Boş gözlerle baktı içindeki denize. Martıları izledi, martıları sevdi gözleriyle. Simit verdi onlara. Çocuklar gibi şendi. Ellerini çırpıyordu bu manzara karşısında. Kahkahaları gözyaşına dönüşüyordu. Sigarasından her nefes çekişinde, içini tarifi imkansız bir hüzün kapladı. Özlüyordu kadın. Öyle uzak ve öyle uzak iklimlerden gelmişti ki buraya... Özlüyordu kadın, hiç olmadığı kadar özlüyordu. Martıların denize her inişinde gözleri doluyordu, martıları izliyordu kadın umursamaz ama bir o kadarda telaşlı. Maviliklerde kaybolmayı arzuluyordu. Kaybolursa, yitip giderse, kaçarsa bulunduğu yerden, belki bulabilirdi aşık olduğu yüreği. Belki bulabilirdi içindeki denizi. Ve o denizde sevdiği , aşık olduğu adamla boğulabilirdi sevgiyle. Gözlerini açtı, kalktı, hızlı adımlarla yürüdü az önce geçtiği yolları, başlangıç noktasına geri döndü. Bu seferde  gidip bir ülkenin en sevdiği yerine oturdu. Elinde bir kadeh şarap, izledi tüm hayalini. Gözlerini kapadı, içinden aksanı bozuk şarkılar söylüyordu. Bir kulenin en tepesinden sevgi sözcükleri tükürdü dünyanın üzerine. Hiç bilmediği ama hayal edebildiği o ülkenin o şehrinde, o sokaklarında yürüdü elinde kadehiyle. Şarap midesini bulandırıyordu. Şarap içmeyi hiç sevmezdi de zaten. Burası en uzaktı onun için. Geldiği yolları düşündü, geride bıraktıklarını düşündü biraz acıyla. İçi sızladı. Özledi yine kadın, aşık olduğu adamı ve hayallerinin içindeki martıları özledi. Tekrar ait olduğu yere dönmek için açtı gözlerini. Bir şehri özlüyordu, bir şehrin içindeki bir adamı özlüyordu. Bir adamın içindeki yüreği özlüyordu. Özlediği şehrin içindeki özlediği sevgili kokusunu özlüyordu. Gözleri yaşlarla doldu, fısıldadı dudakları " ben görevimi yaptım sevgilim, tüm martıları besledim." Artık dayanamadığını farkettiği noktada, hıçkırıklara karıştı gözyaşları. Nasıl bu kadar sevebilmişti? Nasıl bu kadar aşık olabilmişti? Ve nasılda geride bırakabilmişti sevdiğini... Bütün yollara ucuz küfürler etti, bütün geliş gidişlere ağladı. Ağladı kadın, bir bankın üzerinde, içi acıya acıya , sigarasından nefesler çeke çeke ağladı. Birazda rimeli aktı. Birazda içi acıdı. Biraz da isyankardı.

"İnsan , içindeki sevgiyi kayebedemiyor. İnsan, onun yüzünü güldüren nedenleri unutup gidemiyor. İnsan , bir kez mucizelere inandı mı, mucizelerinden kopup gidemiyor. Sevgilim, dostum, annem, babam, abim, çok özledim seni. Sanki bir kez sarılsam geçecek gibi, sanki bir kez dokunsam kendime gelecekmişim gibi. Aramızdaki kilometrelere sende lanetler okuyorsun biliyorum, sende sevemedin onları. Sende kızgınsın o yollara en az benim kadar. Ama ben bugün seni hayal ettim, ama ben bugün bizi hayal ettim. Ben bugün oturdum bizi çok sevdim. Ben görevimi tamamladım sevgilim. Var olduğun için, ellerimi hiç bırakmadığın için, bana böylesine güzel bakabildiğin için, bana kendimi özel hissettirebildiğin için, seni bunca yüreğimde hissedebildiğim için şükrettim. Ve sen bana şükretmeyi öğreten adam, ben seni bugün çok özledim. "

Cansubulut.
02.04.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder