11 Haziran 2012 Pazartesi

Bazen her şey göründüğü gibi olmuyor ya en çok ona üzülüyorum...
Hevesimin kırıldığı anları sevmiyorum.
Kendimi yabancı gibi hissettiğim ve hissettirildiğim anları da sevmiyorum.
Kendimi üzgün hissettiğim anları ve bu anlara gelişimin nedeninin kendim olduğunu bildiğim anlardan da nefret ediyorum.
Yanlış anlaşılmaları da sevmiyorum.
Boğuluyorum sanki... Ama bunu yazamıyorum, anlatsam yanlış anlaşılacağımı biliyorum. Ve gariptir ki yanlış anlatanın ben oluyor oluşu sorunsalı da egemen geliyor bu noktada.
Ve bu yüzden olsa gerek uzun süredir ara ara susuyorum. Ağzımı açtığım anlarda devamlı kendimi ifade ediyor olmaktan yoruldum. Anlaşılmamaktan, hele ki en çok anlaşıldığıma inandığım anlarda aslında anlaşılmadığımı anlamaktan yoruldum.
Bir deniz gibi... o denize giriyorum, boğuluyorum ve boğulurken ağzımı açamıyorum. Oysa biliyorum ki yanlış yüzüyor olmamdan kaynaklanıyor boğulmam... Denizin bir suçu yok.
Sular var, kabarcıklar var, çok tuzlu bu deniz. Oysa o tuz sevmezki. Bu düşünce beynimi kemiriyor.
Bazen beynimi parçalamak geliyor içimden.
Neyse ki böyle anlarda kimse ciddiye almıyor beni.
Ve genelde de ciddiye alındığım söylenemez, ama öyle anlarda ciddiye alınıyorum ki, açıklamalarım değersiz kalıyor.
İşte böyle anlardan nefret ediyorum.Kendimi kendi kendime değersizleştirdiğim ama her şeye rağmen "ee noldu şimdi yaa" diyen bir iç sese sahip olduğum için kendimi seviyorum.
Ve sanırım kıyamadan kendimi bir ben seviyorum.

*Görünen her şeyin aslında görünmeyen yüzünü sikiyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder