14 Ağustos 2014 Perşembe

En Uzun Kısa

-İçimdeki muhalif sese.

 Herkesçe kötü geçmiş bir mevsimin son günlerinde hayatımın en uzun kısalığına sarıldım ve belki de en güzel gerçeklere açtım gözümü; eşantiyon bir takvim yaprağında hayatımın en uzun gününü yaşadım. Muhtemelen bundan sonrası çok kısa geçecek ve iki elimin parmaklarının sayısı bile yetmeyecekti geri kalan zamanları hesaplamaya. O muazzam ağrıyla tekrar tanıştığımda hatırladım; hayat çok kısaydı. Ve benim bu kısalıktan bahsedecek kadar zamanım kalmamıştı.

 Kalmayan zamanımın en güzel saatlerinde, seni bekledim. Sana dair yapabildiğim daha iyi bir şey yoktu. Yemek yapamazdım sana mesela , bunu öğrenmek için çok geç kalmıştım. Keman da çalamazdım, çünkü bir parçayı bitirmeden kimse göçmek istemezdi. Koşamazdım sana ; ayağım takılırdı, düşerdim. Acıyan canımı, daha çok acıtamazdım. Etkisini bir türlü göstermeyen ağrı kesicilere lanet okurken, kanayan yerlerimle ilgilenemezdim.


Seni bekledim. Seni gerçekten bekledim. "Geleceğim" dememiştin hiç, ama ben seni bekledim. Hayali bir tren istasyonunda, seni bana getirmeyen trenleri kovaladım. Saatim hep sana vardı ve muhtemelen üçü dokuz geçiyordu. Belki trenler seni her defasında almayı unutuyordu. Öyle ya bana gelmeyişinden daha az can yakıcıydı bu. Takvimde günler değişmiyordu, çünkü kimsenin eli gitmiyordu. Sanki daha da kısalacaktı zaman, eğer geçtiğimiz günlerin yapraklarını yırtıp atmazsak, daha fazla olacaktı her şey. Yarım kalmayacaktı belki.  Daha uzun. Evet, evet daha uzun.

Birkaç günden kara geçmiştik tanrının zaman tablosunda, birkaç gün, birkaç saat ya da birkaç ay, belki de yıl bilemiyorum. Öbür taraf ve burası arasında ne kadar zaman farkı var, okulda hiç öğretmediler. Öğretselerdi gülerdim zaten, biyoloji derslerinde de hep gülerdim. Bir erkek ve bir kadın bedenini öğretmeye kalkmışlardı ve,  kimse söylememişti "herkesin teni başka kokar" diye. Söyleselerdi gülmezdim. Sen bunu acı bir tokat gibi öğrettiğinde hiç gülmemiştim. Din derslerinde de gülerdim, "allah katı" dediklerinde, ya da "yukarıda allah var" dediklerinde, allahı üst komşumuz sanırdım. Artık biliyorum, o üst komşumuz değil. Olsaydı; annem hasta olmazdı.

Şimdi bakıyorum, ömrüm saçma şeyleri bana öğretmelerine izin vermekle geçmiş. Gökkuşağının kokusunu öğretmemişler hiç, ya da bulutların tadını. Yağmurda dans etmeyi, kahkaha atmayı bile öğretmemişler. Saçlarımdaki beyazları sevmeyi, yüzümde beliren kırışıklıklara saklanmayı, sevmeyi, çok sevmeyi. Hiç öğretmemişler.

Bana öğretemedikleri her şeyi, senin bana öğretmeni beklediğim için özür dilerim. Hiçbir şey tesadüf değildir, bazı insanların tanışmaları gerekir, bazı bedenlerin sevişmeleri gerekir, bazı kadınların bazı adamları sevmeleri gerekir, bazı adamların bazı kadınları mutlu etmeleri gerekir.  Ve bazen gitmek gerekir. Takvim yaprağını değiştirmek de... Acı verse de o acıyı deneyimlemek gerekir. Bana bir zamanlar öğrettiğin her şey için, "iyi ki".

bulut.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder